Geç kalınmış olsa'da blog açmayı başarmış durumdayım:)
Japonya'da yaşadığım ilk günden şu güne kadar neler yaşamışım? neler görmüşüm? nelerle karşılaşmışım? ömrümün yarısını geçirdiğim Osaka!
Eşim aşçılıkla uğraşıyor. İstanbul'da çeşit çeşit, otellerde, restoranlarda, lokantalarda, tablot lokantalarında çalışıyordu. Evimiz kira ve yeni evlenmiştik.
Bir tane oğlumuz oldu. 2 sene kira'da kaldıktan sonra babam kendi binasında bir daire yapıp bizi içine koydu.
Gül gibi geçinip giderken bir yandanda eşim yurt dışı işlerine bakıyordu. Almanya, Fransa, Belçika diyip durdu. Ben kabul etmiyordum.
Çünkü çocuk küçüktü, tek başıma nasıl bakabilirdim?
Ve oğlumun toz'a allerjisi vardı!
Hava veriyordum evde. Adam yurtdışına çıkarsa sigorta da kesilecekti?
20 sene önce bilinmeyen bir ülkeydi bizim memlekette. Kavgalar, dövüşler, bağrışmalar, çağırmalar derken, Öyle böyle bir kaç ay geçti. Ve bana hissettirmeden kağıtlarını da yaptırmış. O gün geldi çattı!
Bu pasaportum, bu vizem, bu uçak biletim diye koydu önüme.
Yıl 08.05.2000
öyle böyle kırgın ayrıldık. Konuşmadım bir süre, cevap vermedim telefonlarına.
Çünkü 2 yaşında bir çocukla bırakıp gitmişti bizi İstanbul'da.
Sonra sonra konuşmalara, özlemelere, mektuplaşmalara başladık:)
1 sene kalacaksın ozaman, 1 sene sonra ev parasını biriktirip geleceksin geri söz mü dedim? söz dedi!
Yaz geldi, kış geçti, yaz geldi, kış geliyor ama adam geri gelmiyor.
ev parasını da biriktirdin neden gelmiyorsun demelere başladım ben!
O da maaşım çok iyi, yerim iyi, biraz daha biriktiricem diyordu. 1,5 seneyi geçiyordu ama adam geri gelmeyi istemiyordu hiç.
Ya gelirsin yada bizide yanına alırsın demelere başladım. Aslında onu geri getirmekti niyetim. Belki cayardı'da tamam geliyorum artık derdi bana.
Bu arada bende böbrek hastasıyım. 2. çocuk yasaktı bana ve ömür boyu kontrol altında kalmam gerekliydi.
Eşim aradı bir gün beni ve bana röntgen filmlerimi, raporlarımı postayla göndermemi istedi.
Oradaki Nefroloji doktoruna göstermek istiyormuş.
Gönderdim, orda bir doktora göstermişler.
Doktor'da hasta burada olmadan birşey yapamayız demiş ve biz sıfırdan araştırıp kontrol etmek istiyoruz demişler.
Eşim beni aradı. Pasaportları çıkart sizi buraya getirecem! Ben şoklardayım. Adam geldi gelecek derken biz gidiyoruz Japonya'ya?
Baktım çaresi yok! Ya kocasız yıllar geçirecem, çocuk'da babasız. Ya'da koca'nın yanına tıpış tıpış gidecektim.
Eşimin dayısı, yeni evlendiğinde kuveyt'e gitmiş. 30 yıldır orda hala. Eşi ve iki kızı İstanbul'da.
Onlar gözümün önüne geldi ve o hırsla doğruca karakolun yolunu tuttum:)
Gittim çıkarttım oğlanla benim pasaportları. Eşimde izine geldi. O arada da kız kardeşimin düğünü olacaktı. Hem tatile hem'de düğüne gelmiş oldu.
Düğünü'de yaptık çok şükür. Biz'de düğün'den bir hafta sonra bütün eşyaların üzerini örttük, kap kaçakları koliledik, kapıya kiliti vurduk ve Atatürk havaalanına doğru yola çıktık.
Ama bende nasıl bir heyecan! Nasıl bir korku! Nasıl bir tedirginlik! nedenmi?
Japonları hiç tanımıyorum. Yamyam mı? Adam mı yer?
Bir japon korkusu sardı bende saçmaca:)
İşte bindik gidiyoruz. İstanbul'dan Osaka'ya kadar 11 saat sürüyormuş uçakla.
Bu resimde Osaka'nın kansai havaalanı. Aşağı bir baktım ilk gördüğüm şey bu manzara oldu.
Elim ayağım titredi. İlk kez uçağa binmişim. İlk kez uçak iniyor. İlk kez yurtdışı'na çıkmışım!
Karma karışık duygular içerisindeyim. Ne yapacağımı şaşırmış vaziyette uçak indi. Çıkıyoruz kapıdan.
Pasaport kontrolünden geçicez ama biz'e büssürü şey yazmamız gereken bir kâğıt verdiler.
Japonca yazıyor! Altında'da ingilizce.
Ne anlarım japonca'dan, ne anlarım ingilizceden:)
Yardım alarak bir saati buldu 3 kişiyiz ya ancak:)
Neysem geçtik gümrükten. Etraf metaller, çelikler, şatafatlı mağazalar, ışıklı, pırıltılı dükkanlar.
Ağzım açık etrafa bakarak valizleri aldık, çıkış kapısından çıkıyoruz.
Kocaman, şatafatlı hava alanında arka kapıdan çıkarmış gibi küçücük basit bir yan kapıdan çıktık.
Bizim Atatürk havaalanında'ki gibi ana kapı yok ki kocaman.
Önünde 100 lerce insan topluluğu da yok!
Neyse çıktık kapıdan. 3-5 kişi bekliyor tanıdıklarını. Bizide eşimin patronu arabasıyla almaya gelmiş sağolsun. Selamlaştık, tanıştıktan sonra eşyaları yükledik araba'ya gidiyoruz.
Nereyemi? Yeni hayatıma.
Japonya'da yaşadığım ilk günden şu güne kadar neler yaşamışım? neler görmüşüm? nelerle karşılaşmışım? ömrümün yarısını geçirdiğim Osaka!
Eşim aşçılıkla uğraşıyor. İstanbul'da çeşit çeşit, otellerde, restoranlarda, lokantalarda, tablot lokantalarında çalışıyordu. Evimiz kira ve yeni evlenmiştik.
Bir tane oğlumuz oldu. 2 sene kira'da kaldıktan sonra babam kendi binasında bir daire yapıp bizi içine koydu.
Gül gibi geçinip giderken bir yandanda eşim yurt dışı işlerine bakıyordu. Almanya, Fransa, Belçika diyip durdu. Ben kabul etmiyordum.
Çünkü çocuk küçüktü, tek başıma nasıl bakabilirdim?
Ve oğlumun toz'a allerjisi vardı!
Hava veriyordum evde. Adam yurtdışına çıkarsa sigorta da kesilecekti?
Öyle böyle 2 sene kaldık baba evinde. Bir gün geldi ve bana Japonya'ya gidiyorum dedi! Ben bakakaldım. Nere dedin?
Japonya neresi? Dünya'nın neresinde?20 sene önce bilinmeyen bir ülkeydi bizim memlekette. Kavgalar, dövüşler, bağrışmalar, çağırmalar derken, Öyle böyle bir kaç ay geçti. Ve bana hissettirmeden kağıtlarını da yaptırmış. O gün geldi çattı!
Bu pasaportum, bu vizem, bu uçak biletim diye koydu önüme.
Yıl 08.05.2000
öyle böyle kırgın ayrıldık. Konuşmadım bir süre, cevap vermedim telefonlarına.
Çünkü 2 yaşında bir çocukla bırakıp gitmişti bizi İstanbul'da.
Sonra sonra konuşmalara, özlemelere, mektuplaşmalara başladık:)
1 sene kalacaksın ozaman, 1 sene sonra ev parasını biriktirip geleceksin geri söz mü dedim? söz dedi!
Yaz geldi, kış geçti, yaz geldi, kış geliyor ama adam geri gelmiyor.
ev parasını da biriktirdin neden gelmiyorsun demelere başladım ben!
O da maaşım çok iyi, yerim iyi, biraz daha biriktiricem diyordu. 1,5 seneyi geçiyordu ama adam geri gelmeyi istemiyordu hiç.
Ya gelirsin yada bizide yanına alırsın demelere başladım. Aslında onu geri getirmekti niyetim. Belki cayardı'da tamam geliyorum artık derdi bana.
Bu arada bende böbrek hastasıyım. 2. çocuk yasaktı bana ve ömür boyu kontrol altında kalmam gerekliydi.
Eşim aradı bir gün beni ve bana röntgen filmlerimi, raporlarımı postayla göndermemi istedi.
Oradaki Nefroloji doktoruna göstermek istiyormuş.
Gönderdim, orda bir doktora göstermişler.
Doktor'da hasta burada olmadan birşey yapamayız demiş ve biz sıfırdan araştırıp kontrol etmek istiyoruz demişler.
Eşim beni aradı. Pasaportları çıkart sizi buraya getirecem! Ben şoklardayım. Adam geldi gelecek derken biz gidiyoruz Japonya'ya?
Baktım çaresi yok! Ya kocasız yıllar geçirecem, çocuk'da babasız. Ya'da koca'nın yanına tıpış tıpış gidecektim.
Eşimin dayısı, yeni evlendiğinde kuveyt'e gitmiş. 30 yıldır orda hala. Eşi ve iki kızı İstanbul'da.
Onlar gözümün önüne geldi ve o hırsla doğruca karakolun yolunu tuttum:)
Gittim çıkarttım oğlanla benim pasaportları. Eşimde izine geldi. O arada da kız kardeşimin düğünü olacaktı. Hem tatile hem'de düğüne gelmiş oldu.
Düğünü'de yaptık çok şükür. Biz'de düğün'den bir hafta sonra bütün eşyaların üzerini örttük, kap kaçakları koliledik, kapıya kiliti vurduk ve Atatürk havaalanına doğru yola çıktık.
Ama bende nasıl bir heyecan! Nasıl bir korku! Nasıl bir tedirginlik! nedenmi?
Japonları hiç tanımıyorum. Yamyam mı? Adam mı yer?
Bir japon korkusu sardı bende saçmaca:)
İşte bindik gidiyoruz. İstanbul'dan Osaka'ya kadar 11 saat sürüyormuş uçakla.
Bu resimde Osaka'nın kansai havaalanı. Aşağı bir baktım ilk gördüğüm şey bu manzara oldu.
Elim ayağım titredi. İlk kez uçağa binmişim. İlk kez uçak iniyor. İlk kez yurtdışı'na çıkmışım!
Karma karışık duygular içerisindeyim. Ne yapacağımı şaşırmış vaziyette uçak indi. Çıkıyoruz kapıdan.
Pasaport kontrolünden geçicez ama biz'e büssürü şey yazmamız gereken bir kâğıt verdiler.
Japonca yazıyor! Altında'da ingilizce.
Ne anlarım japonca'dan, ne anlarım ingilizceden:)
Yardım alarak bir saati buldu 3 kişiyiz ya ancak:)
Neysem geçtik gümrükten. Etraf metaller, çelikler, şatafatlı mağazalar, ışıklı, pırıltılı dükkanlar.
Ağzım açık etrafa bakarak valizleri aldık, çıkış kapısından çıkıyoruz.
Kocaman, şatafatlı hava alanında arka kapıdan çıkarmış gibi küçücük basit bir yan kapıdan çıktık.
Bizim Atatürk havaalanında'ki gibi ana kapı yok ki kocaman.
Önünde 100 lerce insan topluluğu da yok!
Neyse çıktık kapıdan. 3-5 kişi bekliyor tanıdıklarını. Bizide eşimin patronu arabasıyla almaya gelmiş sağolsun. Selamlaştık, tanıştıktan sonra eşyaları yükledik araba'ya gidiyoruz.
Nereyemi? Yeni hayatıma.
Aynen..aşçılık mesleği, uluslararası calisma imkânı olan bir meslek.dünyanın her yerinde türk restaurantı var ve aşçı ihtiyacı da.
YanıtlaSil